Gurbette olmak zordur. Özlediğiniz vatan açık denizde yanan bir gemi gibi sizden hızla uzaklaşırken siz başka felaketlerin tellalı olmak istemezsiniz.
Artık görüşmediğim biri
bana yurtdışında yaşadığım için “Senin tuzun kuru”
demişti.
Bu
varsayımın içinde sek bir itham, kemikleşmiş bir sitem ve
sürekli inkâr edilen bir düş kırıklığı barınıyor.
Türkiye’den belli nedenlerle
ayrılanların ülkeyle ilgili tüm imtiyazlarının, emeklerinin,
geçmişlerinin ve konuşma haklarının elinden alınmasını talep
eden bir suçlama bu “tuzu kuruluk”.
Öyle ki
gümrük sınırından geçtiğiniz anda sizi gittiğiniz ülkenin en
muteber vatandaşına dönüştüğünüzü, o devletin banka
hesabınıza para yığacağını, tüm olanakların pürüzsüz
önünüze serileceğini sanan neredeyse safça bir fikir.
Gurbetteki
acıların edebiyatını yaptığım sanılmasın. Türkiye’de
yaşamak artık bir hayatta kalma mücadelesi. Ama yurtdışında
yabancı pasaportla yaşamak da bir peri masalı değil.
Öncelikle
ne koşullarda gittiğiniz yaşamınızın akışının en önemli
belirleyicilerinden biri. İş sahibi, öğrenci, işçi, sanatçı
ya da sığınmacı. Mevcut hiyerarşinin size nasıl yaklaştığı
ve sınıflandıracağı orada başlıyor.
Gelişmiş
Batı ülkelerinden birinde yaşıyorsanız örneğin ilk
hissedeceğiniz duygu yabancı olduğunuz. Hangi ülkeden, hangi
sosyoekonomik sınıftan, hangi çevreden, hangi meslekten geldiğiniz
bir anda siliniyor. Siz ve geçmişiniz sıfırlanıyor. Siz artık
bir yabancısınız.
Ev
bulmaktan sağlık sistemine girmeye, eğitimden finansal
faaliyetlere kadar her şey elinizdeki evrakta işaretlenen o
değişmez gerçekle şekilleniyor. Sizin o ülkenin yönetimine,
siyasetine, ana akışına dahil olmanız yıllarınızı alacak.
Buna değmeyeceğini düşünerek köşenizde yaşantınızı
sessizce sürdürebilirsiniz.
Büyük bir
çaba harcamayı göze alarak önünüzde isminiz, geçmişiniz,
inancınız ya da ırkınız nedeniyle dikilen engelleri tek tek aşıp
bir fark yaratma şansına erişirseniz eğer, “Dışarıdan gelen
bir başarı öyküsü” olmaktan öteye gidemezsiniz.
Çıktığınız
ülkenin yörüngesi bir göçmen olarak sizin boynunuzda, sizi
tanımlayan halka olur. Bu arada çocuklarınız sakin bir mahallede
iyi bir okula gidebilir ama saçının ve teninin rengine göre
ırkçılığa maruz kalabilir. Sistemle ilgili yaşadığınız
sorunlarda kayıt olurken işaretlediğiniz ırk ve soy kutucukları
bir gün mutlaka karşınıza çıkar.
YABANCI
GİYSİSİ
Bir suça
karışırsanız o kutucuklarda işaretlenen tanımlar sizi “göçmen
suçlular” sınıfına koyar. İstenmediğiniz ya da artık
yaşayamayacağınız kendi ülkenizin sınırlarından çıktığınız
anda içine girdiğiniz “yabancı” giysisi üstünüze yapışır.
Siyasi
sürgünde değilseniz vatana döndüğünüz anlarda eş dost, uzak
ülkedeki yaşamınızın ne kadar da güzel olduğunu ve “kendinizi
kurtardığınızı” orada hiç yaşamadan size anlatır.
Gurbetin
soğuk elinden azıcık söz edecek olsanız sizi şımarıklık
belki de kıymet bilmemekle suçlar. “Senin yerinde olmak isteyen
milyonlarca insan var” deyince kapatırsınız çenenizi.
Türkiye’den
kaçmak isteyen milyonlarca gencin kaçtıklarında yaşayacaklarını
bilerek susarsınız. Yine de onların seçimini engellemek
istemezsiniz.
Bir
yanda özlediğiniz vatan açık denizde yanan bir gemi gibi sizden
hızla uzaklaşırken siz başka felaketlerin tellalı olmak
istemezsiniz. Yabancısınızdır
siz artık. Hem orada hem de burada. Yabancılar adı üstünde
“bizden” değildir. Hakkımızda konuşmazlar. Yabancıların
tuzu hep kurudur.