Dernekten yapılan açıklamada, Türkiye’nin, coğrafik pozisyonu ve komşu ülkelerdeki yetersiz denetim tedbirleri nedeniyle şap hastalığına karşı daima yüksek risk altında olduğu belirtildi.
SAT-2 ve SAT-1 serotiplerinin girişiyle, ülkede mevcut serotip çeşitliliğinin ve virüsün antijenik değişim suratının arttığına dikkat çekilen açıklamada, bu durumun rutin aşılama ve mevcut biyogüvenlik tedbirlerinin tek başına kâfi olmadığını gösterdiği bildirildi.
“TÜRKİYE’NİN ‘YÜKSEK RİSKLİ ÜLKE’ POZİSYONUNDAN ÇIKMASI MÜMKÜN”
Açıklamada, TÜSEDAD Bilim Danışma Kurulu ve İdare Şurasının, hususla ilgili iki rapor hazırladığına işaret edilerek, raporda şap hastalığına karşı alınması gereken tedbirlere yer verildi. Bu kapsamda, proaktif hudut ötesi aşılama ve komşu ülkelerle uyumla serotip uyumlu kampanyalar düzenlenmesi gerektiğinin altı çizilen raporlarda, şunlar kaydedildi:
“Çipli hayvan kimliklendirme, taşınabilir bildirim ve olay takibi yapılmalı. Yılda en az 2 tıp kâfi örneklem büyüklüğü ile seroloji ve süratli aşı ahenk testi yapılmalı. SAT-3’e karşı antijen stoku, acil aşılama planları ve yerli AR-GE altyapısı sağlanmalı. Araç, ekipman ve pazar yeri dezenfeksiyon protokolleri uygulanmalı. Hayvan nakil araçları için sevkiyat öncesi zarurî dezenfeksiyonun yapıldığı istasyonlar kurulmalı. Salgın sonrası yem, veteriner hizmeti ve finansman dayanağı sağlanmalı. Hayvanlar uygun serotiple ve canlı virüse maruz kalmadan en az iki hafta evvel aşılanmalıdır. Şap hastalığının denetimi, reaktif yaklaşımdan önleyici ve risk temelli modele geçişi gerektirir. Hudut ötesi uyum, serotip uyumlu aşılama, dijital takip ve üreticiye yönelik teşvik sistemleri birlikte uygulandığında, Türkiye’nin ‘yüksek riskli ülke’ pozisyonundan çıkması mümkündür.”
