Herkesin bildiği o deyişin simgelediği anlam ve kökenlerini inceleyelim.
Ali Ekber Çiçek’in o
muazzam sesi ve bağlamasıyla gönlümüze yazdığımız bu deyiş
Sıdkı Baba’ya aittir. Ali Ekber Çiçek, Sıdkı Baba’nın
deyişinde genel anlamı bozmayan birtakım değişiklikler
yapmıştır; “Haydar, Haydar” ifadesi bu değişikliklerden
birisidir.
Sıdkı Baba’nın deyişinde geçmeyen Haydar Haydar’dan
kasıt Hz. Ali’dir. Haydar aslan, cesur, yiğit ve “yaşam ağacı”
anlamına gelir.
“14
bin yıl gezdim pervânelikte
Sıdkı
ismin duydum dîvânelikte
İçtim
şarabını mestanelikte
Kırkların
ceminde dara düş oldum.’”
Pervane,
Sıdkı mahlasını almadan önce Sıdkı Baba’nın deyişlerinde
kullandığı mahlastır. Pervane (ateş böceği) aynı zamanda
âşığı simgeler. Sıdkı Baba 14 bin yıl yani uzunca bir süre
aşık ve divane gezdiğini ve bu macerasının bir yerinde “kırklar”
tarafından sorguya çekildiğini (dara düşmek) söylüyor bize.
Kırklar
cemi, Alevi Bektaşi geleneğinin en önemli mitosları arasındadır.
Bugün cem evlerinde yürütülen cemler, Kırklar ceminin bir
tekrarı, anımsanması ve yeniden inşa edilmesidir. Dara düşmek,
dara çekilmek, insan oluşa ilişkin bir tür hesap vermek, sorguya
çekilmektir. “Ne kadar insansın?” darda bu soru sorulur.
Aslında soruyu soran da yanıtı veren de insanın bizzat
kendiliğidir. Kırklar, bu anlamıyla her bir bireyin kendi iç
dünyasında bir hedef olarak taşıdığı kâmil insanı simgeler.
‘’Gürûh-u
Naci’ye özümü kattım/Âdem
sıfatında çok geldim gittim/Bülbül
oldum Firdevs bağında öttüm/Bir zaman gül için zare düş
oldum.’’
Güruh-u
Naci’den öncelikle kastedilen Kabil’in Habil’i öldürmesinden
sonra Âdem’e cennetten bağışlanan Naci’nin (Şit Peygamber)
soyundan gelenlerdir. Bu soy daha sonra ehli beyti (ev halkı) tarih
sahnesine çıkaracaktır.
Güruh-u
Naci aynı zamanda hepimizi doğrudan ilgilendiren bir duruma
gönderme yapar: “Kurtulmuşlar Topluluğu” anlamına gelen bu
tanım kendisini özgür bir birey olarak ortaya koymuş ve böylece
“insan” olabilmiş kişileri ima eder.
Pek
çok insanın ezbere bildiği bu deyişin en zor anlaşılan ve bu
nedenle sıkça hatalı yorumlara neden olan cümlesi “Âdem
sıfatında çok geldim gittim”dir. Burada “devriye” düşüncesi
kendini kesin biçimde gösterir. Nedir devriye ve Âdem sıfatında
gelip gitmek, bir tür reenkarnasyon mudur?
ONTOLOJİK
BİR SORUN
Devriye,
Hakk’tan gelip Hakk’a gidişi anlatan bir kelimedir.
Reenkarnasyonla uzaktan yakın bir ilgisi yoktur. Geliş, insanın
evrimde yaşadığı macerayı içerir. Hem insanlık tarihinin
yaşadığı bir maceradır bu hem de her bir bireyin ana rahminde
yaşadığı maceradır. Dünyaya insan sıfatında (insan bedeni)
gelişi anlatır. Devriyenin bu bölümüne aynı zamanda iniş
(inzal) denir. İniş, ontolojik bir soruna gönderme yaparken çıkış
ya da gidişte epistemoloji devreye girer. Epistemoloji (bilgi bilim)
bilginin mahiyeti, öznenin bilişi üzerine odaklanır. Bilme ve
bilinç bende nasıl açığa çıkıyor? Ben kimim? Kişiye “insan”
olma yolunu açan işte bu düşünsel yükseliştir (uruç).
Yükselen, bilincin kendisidir ve bu bilinç kendini insan olarak
ortaya koyacak olan şeydir. Devriyeden maksat devrin sürmesi değil,
devrin tamam olmasıdır. Bu dünyaya gelmekteki amaç insan
olmaktır. Arzu edilen gayenin tamamlanmasıdır.
“Âdem
sıfatında çok geldim gittim.” İnsan görüntüsünde
varlıkların bu dünyaya sürekli gelip gittiği aşikardır. Fakat
bu görüntü (sıfat) kişiye insan olmayı baştan garantilemez.
Bülbül olup firdevs bağında ötmek, bir gül için zare düş
olmak gerekir. Bülbül insanın konuşmasıdır, gül ise kendi
kulağı. Söylediği şeyi kulağına duyuran kişidir insan.