Belçika’nın TÜİK’i Statbel’in kişisel refah ve yaşam koşulları araştırması “Belçikalıların yüzde 65.4’ünün 2023’ün ikinci çeyreğinde kendini mutlu hissettiğini” gösteriyor. Diğer taraftan federal hükümet, “sağlık profesyonellerini daha az antidepresan reçetesi yazmaları konusunda bilinçlendirmeyi amaçlayan” yeni bir kampanya başlattı.
Belçika Federal Sağlık Bakanı Frank Vandenbroucke, sağlık bakanlığının rakamlarına atıfta bulunarak psikotrop ilaç tüketimindeki artışı “kaygı verici” olarak nitelendirdi. Bu sayılar, Belçika’da yaşayan dört kişiden birinin (yaklaşık 3 milyon hasta) 2022’de en az bir psikotrop ilaç aldığını gösteriyor. Türünün beşincisi olan bu son farkındalık kampanyası, Belçika’da dağıtılan psikotrop ilaç sayısının 2013’ten bu yana neredeyse yüzde 70 arttığına dikkat çekerek bu tür tedavilerin “daha uygun kullanımını” teşvik etmeyi amaçlıyor. Vandenbroucke, bu ilaçların bazı durumlarda gerekli olabileceğini ancak uygun tedavi yapılmadan kullanılmalarının bağımlılığa yol açabileceğini söyledi. Bu iki haberi yan yana getirince aklıma hemen “Acaba Belçikalılar antideprasan aldıkları için mi kendilerini mutlu hissediyor” sorusu geldi. Yapılan son istatistiğe göre bütün istatistikler yalan söylüyor. Her şey istatistiği nasıl evirip çevirdiğine ve yorumladığına bağlı. Kim demişti “Yalan söylemenin bilimselleştirilmiş halidir istatistik” diye? Birden yukarıdaki TÜİK ve Stabel benzetmesinin yanlış olduğunu farkettim nedense?
Mimar Jules Jacques Van Ysendyck tarafından Neo-Flaman Rönesans tarzında tasarlanan ve 1887’de tamamlanan Place Colignon/Colignonplein alanındaki muhteşem bina 1919’dan beri Schaerbeek belediye binası olarak kullanılıyor.
ÇİZGİYLE BİR ÖMÜR MÜCADELE
21 Eylül akşamı belediye binasının sergi salonunda Belçika’nın ünlü Flaman karikatüristlerinden GAL’ın (Gerard Alsteens) Schaerbeek Belediyesi Kültür Bölümü tarafından Schaerbeek’te bulunan Sint-Lukas sanat okulu, Sophia kütüphanesi ve VUB’un dijital arşiv bölümü ile işbirliği içinde düzenlediği “GAL Total” adı verilen ve 14 Ekim’e kadar gezilebilecek olan retrospektif sergisinin açılışı vardı. Belediye “fahri hemşerisi” GAL’ı sahipleniyor ve onurlandırıyordu. 83 yaşına adım atan Gerard Alsteens, GAL takma adı altında politik karikatürist ve ressam olarak ünlendi. Grafiksel olarak klasik karikatürlerden çok tabloları anımsatan vurucu, sosyal açıdan eleştirel ve sorgulayan yapıtlarıyla ünlü. Çizdiği ve tasarladığı kapsamlı eserlerinden çıkan yaratıcı, eleştirel ve kararlı ses, ona Brüksel Serbest Üniversitesi’nin 2019’da fahri doktora verilmesi gerekçesiydi. Gal, Sint-Lukas Enstitüsü’nün resim ve grafik bölümünde eğitim aldı ve daha sonra da burada öğretmenlik yaptı. Birçok önemli gazete ve dergide karikatür ve illüstrasyonları yayımlandı. Sanatın sol kanadında top koşturan GAL, kendisini çizgisinin içine hapsetmedi. Gösterilerde ve eylemlerde daha insanca bir dünya için diğerleriyle omuz omuza yürüdü, alanlarda da varlık gösterdi. Bekleneceği gibi kendisi Uluslararası Af Örgütü ve Oxfam gibi oluşumlara da üye.
15-20 dakika erken girdik salona. O da nesi? Ünlü karikatürist de bizimle giriyor. 90’lı yılların başında sosyalist sendika ile işbirliği içinde Anvers’e getirdiğimiz “Türk Karikatürü” sergisinin açılışını kendisine yaptırdığımızı anımsattım. “Verdiğiniz iki albüm hala duruyor” dedi. O zamanki konuşmasında “Türkiye’de karikatürün bu kadar başarılı ve yaygın olduğunu bilmiyordum. Ancak bununla övünmemek lazım. Şili’de de karikatür popüler. Nerede baskı varsa orada karikatüre ilgi artar” dediğini belirttim. Kafasıyla onayladı. “Şimdi Türkiye’de karikatür çok daha yaygındır kesin” diyerek “ileri demokrasi”mize ve “dünya lideri”mize gönderme yaptı. “Özellikle siyasi karikatür çizmenin cesaret istediğini” söylemekle yetindim.
Biz muhabbet ederken salon da doluyordu yavaş yavaş. Ünlü sanatçıyı bırakıp bir kısmını daha önce gördüğüm yapıtlarında bir yolculuğa daldık. Evrensel konular, dünya siyaseti ve “altında imza olmasa da bu kesin GAL’ındır” dedirten bir özgünlük… Buradaki sergi siyasi karikatürist GAL’ın grafiksel çalışmalara odaklanmıştı. Sint-Lukas Enstitüsü’nde serbest çalışmaları ve büyük objeler, Sophia kütüphanesinde ise küçük çalışmaları sergileniyor.
MUTLU BRÜKSEL RESMİ
Ertesi akşam kendimizi Nazife Can’ın resim sergisi açılışında bulduk. Can, evini sergi salonuna çevirmiş resimle nefes alıp verdiğini ortaya dökmüştü. 1964’te Türkiye’de doğan ve 1980’den beri sanat eğitimini de aldığı Belçika’da yaşayan sanatçı yaşamın farklı alanlarındaki deneyimlerini ve mücadelesini sanatla ifade ediyor. Hayat karşınıza bazen bir resim, bazen bir çizim, ya da bir heykel veya seramik eseri olarak çıkıyor. Evin tüm odalarını gezdikten sonra iki tabloya takıldım kaldım. Biri cıvıl cıvıl, neşeli ve umut verirken diğer taploda bir karamsarlık ve kadının yüzünde maske vardı. Mutluluk tablosu Brüksel, karamsarlık, stres ve samimiyetsizlik tablosu ise Madrid’miş. Nazife Can’ın esin kaynağı olacak tabloları yeni doğum sancılarına yol açar türden. “Hayat mı sanattan çıkar, sanat mı hayattan” diye sorduk kendimize!