Nasreddin Hoca’nın göle çaldığı “maya” Anadolu’yu bir arada tutan mayadır. Bugünün şefkatten, zarafetten uzak “Anadolu irfanı” sözüyle karıştırılmamalıdır.
Nasreddin Hoca göle yoğurt
mayası çalarken yanına birileri yaklaşıp ne yaptığını sorar.
Hoca yanıt verir. Yanıta şaşıran kişi, “Olur mu, göl hiç
maya tutar mı?” der. Hocanın bunun üzerine kurduğu cümle
malumdur:
“Bilirim
tutmaz ama ya tutarsa!”
Prof.
Yalçın Koç, Anadolu Mayası isimli eserini Nasrettin Hoca’nın
verdiği bu yanıt üzerine yazmıştır desek yeridir. Nasreddin
Hoca’nın konuşmaları çevresinde biçimlenen bu başyapıtta Koç
şöyle der:
“Nasreddin
Hoca’nın cevabındaki ‘Bilirim tutmaz ama, ya tutarsa’
sözlerinin iki yüzü vardır. ‘Bilirim tutmaz’ rasyonel yetinin
bir hükmüdür. ‘Ya tutarsa’, olasılıksal bir ifade,
istatistiksel değerlendirme değildir. Aksine, rasyonel yetiye
cehaletini ve yetersizliğini bildiren sözlerdir: Ya rasyonalite
yetisinin kuşatamadığı bir şekilde tutarsa…” (*)
Koç’a
göre Nasreddin Hoca’nın merkebe ters binmesi de bu bağlamda
okunmalıdır. Hoca merkebine ters biner ve bize şöyle der:
“Rasyonel yetin önünü görmez ve sen nereye gittiğini
bilemezsin. Bileceğin ancak bu gidişin sonucu olarak ortaya çıkan
ardı, arkayı bilmek olur.”
Peki
bu rasyonel yetiyi kuşatan nedir? Nasıl bir bilme türüdür? Yanıt
verebilmek için Yalçın Koç’un “kültür” ve “maya”
kavramları arasında yaptığı ayrımı dikkate almamız gerekir.
KÜLTÜR
VE MAYA FARKI
Maya,
Farsça kökenlidir. Esas, öz, asıl anlamına gelir. Kültür,
Latince kökenli bir kelimedir ve bir şeyin yetiştirilmesi için
ortamın hazırlanması ve bu yetiştirmenin yöntemi anlamına
gelir. Kültürde koşullar “şey”e dışsaldır. Ispanak
tohumları tarlaya ekilir, büyürler ve toplanırlar. Ispanağın
toprağa ekilmiş olması tarlada bir değişime neden olmaz. Toprak
topraktır, ıspanak ise ıspanak. Kültür ekilen, eklemlenen bir
şeydir, senteze de uğrar.
Mayayı
anlamak içinse yoğurt mayalama örneğini verelim. Süte yoğurt
mayalarız, maya tuttuğunda süt artık ortada yoktur dönüşmüş,
kimliği değişmiş, yeni bir şey “yoğurt” olarak ortaya
çıkmıştır. Ispanak tarlayı kendine benzetemezken yoğurt sütü
kendine benzetir. Kültür ile maya arasındaki fark budur.
Maya,
rasyonel yetiyi ve onun ürünü olan kültürü kuşatan şeydir.
Maya, yalnızca rasyonel yetiyi değil insana ilişkin tüm yetileri
kuşatıp aşan ve onları bir kimlikte birliğe getiren şeydir.
Maya almamış şeyin kimlik sahibi olması bu açıdan olanaklı
değildir.
Yalçın
Koç, “Nasreddin Hoca Anadolu’yu mayalayanlar arasındadır ve
Anadolu’da maya tutmuştur” diyor. Hoca ile hemfikir olduğumuzu
belirtmeliyiz. Nasreddin Hoca, Hacı Bektaş, Yunus Emre ve daha
niceleri Anadolu’yu mayalayan isimler arasındadırlar. Onların
gönle çaldığı insan mayası bu topraklarda iş görmeye hâlâ
sürmektedir. Maya, her bir fertte kendiliğin özünün özgürlük
olduğunu, insanın özünün bir nesneyi yakalamak ve bilmek gibi
bilinemeyeceğini söyler. Anadolu mayası bir insanda insanlığı
sevme halidir. “Yetmiş iki milleti bir bilmeyen insan değildir”
sözünü ancak bu maya söyler ve söyleneni rasyonel yetinin anlama
olanağı hiç yoktur!
Lakin
nerededir bu maya almış Anadolulular? Ortalıkta bir “Anadolu
irfanı” lafı dolanmakta fakat kendini bu irfanın temsilcisi
olarak görenlerde ne bir şefkat ne bir zarafet ne de bir kemalat
mevcuttur. Anadolu’ya sızmış olan Vahabilerle Anadolu mayası
almış olanları birbirine karıştırmamak gerekir. Meydanda at
koşturanlar mayadan doğanlar değildirler.
Gönül
şunu arzu ediyor, erler gayri tenhalardan çıkıp çıkıp meydana
geleler…
Not:
Er; kadın ya da erkek değildir, kendilik bilgisine erişmiş, ermiş
kişiye Anadolu’da er denilmektedir.
*
Yalçın Koç, Anadolu Mayası, Cedit Neşriyat.
Nasreddin Hoca’nın göle çaldığı “maya” Anadolu’yu bir arada tutan mayadır. Bugünün şefkatten, zarafetten uzak “Anadolu irfanı” sözüyle karıştırılmamalıdır.
Nasreddin Hoca göle yoğurt
mayası çalarken yanına birileri yaklaşıp ne yaptığını sorar.
Hoca yanıt verir. Yanıta şaşıran kişi, “Olur mu, göl hiç
maya tutar mı?” der. Hocanın bunun üzerine kurduğu cümle
malumdur:
“Bilirim
tutmaz ama ya tutarsa!”
Prof.
Yalçın Koç, Anadolu Mayası isimli eserini Nasrettin Hoca’nın
verdiği bu yanıt üzerine yazmıştır desek yeridir. Nasreddin
Hoca’nın konuşmaları çevresinde biçimlenen bu başyapıtta Koç
şöyle der:
“Nasreddin
Hoca’nın cevabındaki ‘Bilirim tutmaz ama, ya tutarsa’
sözlerinin iki yüzü vardır. ‘Bilirim tutmaz’ rasyonel yetinin
bir hükmüdür. ‘Ya tutarsa’, olasılıksal bir ifade,
istatistiksel değerlendirme değildir. Aksine, rasyonel yetiye
cehaletini ve yetersizliğini bildiren sözlerdir: Ya rasyonalite
yetisinin kuşatamadığı bir şekilde tutarsa…” (*)
Koç’a
göre Nasreddin Hoca’nın merkebe ters binmesi de bu bağlamda
okunmalıdır. Hoca merkebine ters biner ve bize şöyle der:
“Rasyonel yetin önünü görmez ve sen nereye gittiğini
bilemezsin. Bileceğin ancak bu gidişin sonucu olarak ortaya çıkan
ardı, arkayı bilmek olur.”
Peki
bu rasyonel yetiyi kuşatan nedir? Nasıl bir bilme türüdür? Yanıt
verebilmek için Yalçın Koç’un “kültür” ve “maya”
kavramları arasında yaptığı ayrımı dikkate almamız gerekir.
KÜLTÜR
VE MAYA FARKI
Maya,
Farsça kökenlidir. Esas, öz, asıl anlamına gelir. Kültür,
Latince kökenli bir kelimedir ve bir şeyin yetiştirilmesi için
ortamın hazırlanması ve bu yetiştirmenin yöntemi anlamına
gelir. Kültürde koşullar “şey”e dışsaldır. Ispanak
tohumları tarlaya ekilir, büyürler ve toplanırlar. Ispanağın
toprağa ekilmiş olması tarlada bir değişime neden olmaz. Toprak
topraktır, ıspanak ise ıspanak. Kültür ekilen, eklemlenen bir
şeydir, senteze de uğrar.
Mayayı
anlamak içinse yoğurt mayalama örneğini verelim. Süte yoğurt
mayalarız, maya tuttuğunda süt artık ortada yoktur dönüşmüş,
kimliği değişmiş, yeni bir şey “yoğurt” olarak ortaya
çıkmıştır. Ispanak tarlayı kendine benzetemezken yoğurt sütü
kendine benzetir. Kültür ile maya arasındaki fark budur.
Maya,
rasyonel yetiyi ve onun ürünü olan kültürü kuşatan şeydir.
Maya, yalnızca rasyonel yetiyi değil insana ilişkin tüm yetileri
kuşatıp aşan ve onları bir kimlikte birliğe getiren şeydir.
Maya almamış şeyin kimlik sahibi olması bu açıdan olanaklı
değildir.
Yalçın
Koç, “Nasreddin Hoca Anadolu’yu mayalayanlar arasındadır ve
Anadolu’da maya tutmuştur” diyor. Hoca ile hemfikir olduğumuzu
belirtmeliyiz. Nasreddin Hoca, Hacı Bektaş, Yunus Emre ve daha
niceleri Anadolu’yu mayalayan isimler arasındadırlar. Onların
gönle çaldığı insan mayası bu topraklarda iş görmeye hâlâ
sürmektedir. Maya, her bir fertte kendiliğin özünün özgürlük
olduğunu, insanın özünün bir nesneyi yakalamak ve bilmek gibi
bilinemeyeceğini söyler. Anadolu mayası bir insanda insanlığı
sevme halidir. “Yetmiş iki milleti bir bilmeyen insan değildir”
sözünü ancak bu maya söyler ve söyleneni rasyonel yetinin anlama
olanağı hiç yoktur!
Lakin
nerededir bu maya almış Anadolulular? Ortalıkta bir “Anadolu
irfanı” lafı dolanmakta fakat kendini bu irfanın temsilcisi
olarak görenlerde ne bir şefkat ne bir zarafet ne de bir kemalat
mevcuttur. Anadolu’ya sızmış olan Vahabilerle Anadolu mayası
almış olanları birbirine karıştırmamak gerekir. Meydanda at
koşturanlar mayadan doğanlar değildirler.
Gönül
şunu arzu ediyor, erler gayri tenhalardan çıkıp çıkıp meydana
geleler…
Not:
Er; kadın ya da erkek değildir, kendilik bilgisine erişmiş, ermiş
kişiye Anadolu’da er denilmektedir.
*
Yalçın Koç, Anadolu Mayası, Cedit Neşriyat.