Efsane karakter seyirciyi öykünün başına götüren bir diziyle karşınızda…
1970’ler, New York…
Şiddet, aksiyon ve heyecan yüklü John Wick dünyasının ilk
tohumlarının atıldığı New York Continental Oteli’nin
yükselişinin ilk yılları…
Seride yer alan Winston Scott
karakterinin izinden giderek bütün bir evreni oluşturan parçaları
ayrıntılandırmaya girişen ve bunu yaparken de özgün öykünün
ana unsurlarına sadık kalan “The Continental: From the World of
John Wick” yalnızca seriye aşina olanlar için değil bu evrene
uzak seyirciler için de yepyeni bir dünya yaratıyor. Prime
Video’da gösterime giren dizinin oyuncuları Colin Woodell, Mel
Gibson ve yapımcısı Basil Iwanyk ile bu yeni evrenin yaratılışını
ve John Wick serisiyle bağlarını konuştuk.
– John Wick serisi, başlangıç
filminden bu yana büyük bir gelişme kaydetti ve Continental Oteli
seri için önemli bir unsur oldu. Bu fikir nasıl ortaya çıktı ve
The Continental kısmına odaklanmaya karar verdiniz?
Basil Iwanyk: John Wick 2
çıktıktan sonra John Wick dünyasında dolaşmaya başladık ve
başlangıç fikrimiz filmlerle aynı zaman diliminde yer alan bir
dizi yapmaktı. Yani, Miami’deki Continental, Los Angeles’teki
Continental gibi… Ancak yıllar sonra, bütçeyi yaratıcı bir
şekilde kullanmanın, filmlerde çekilen sahnelerle rekabet
edebilecek bir dizi yapmanın önünde engeller olduğunu fark ettik.
Fikri rafa kaldırdık ve bir John Wick televizyon dizisinde karar
kıldık. Ardından Winston’ın, John Wick 2’de “45 yıldır bu
oteli işletiyorum” cümlesine odaklandık çünkü bu bizi,
70’lerin başlarına götürüyordu ve sonunda Winston’ın
Continental’ı nasıl devraldığını gösteren bir öyküye
dönüştürdük. Böylece Winston hakkında daha fazla bilgi
edinebilir, Sharon ile ilişkilerini öğrenebilirdik ve bunu, vahşi,
çılgın ve eğlenceli 70’lerde yapabilirdik.
– The Continental, sinemada
yaratılan evrenlerin dijital platformlara aktarılması akımının
bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Bir televizyon serisi
yapmak, özellikle John Wick filmleriyle karşılaştırdığımızda
daha yaratıcı fırsatlar ve özgürlükler sundu mu?
B. Iwanyk: Ben özgün
filmlerde çok küçük de olsa “parmaklıklar” olduğunu
düşünüyorum. Filmler yaklaşık bir buçuk iki saat oluyor ve
bence yapabileceğiniz şeyler sınırlı. Ancak dijital
platformların dünyasında öykünüzü bir saatlik bir zaman
dilimine sığdırmaya çalışmıyorsunuz. Bu size hikâyenizde
özgürlük tanıyor ve sıra dışı olmanıza izin veriyor çünkü
John Wick filmleri genel olarak bir dizi takip sahnesinden oluşur.
John Wick birini takip eder veya biri, John Wick’i takip eder…
Dijital platform ve televizyon yapısı, bize John Wick’teki
karakterleri ve hatta yenilerini daha fazla derinlemesine tanıtma
fırsatı verdi. Bu bakımdan The Continental büyük önem taşıyor.
– Sizi dizide Cormac rolüyle
izliyoruz. Bize, kendi bakışınızla The Continental dünyasını
tanıtır mısınız?
Mel Gibson: Oldukça garip bir
yer. Kendi içinde bir dünya… Yarı fantastik ama çoğunlukla
şiddet dolu ve bir bakıma saçma çünkü bölgeye bağlı kurallar
ve sınırlamalar var ki oldukça vahşi olan insanları, bir nevi
uygarlık sınırları içinde davranmaya zorluyor.
– Cormac’tan bahsedebilir
misiniz? Özellikle Winston ve Charon ile ilişkileri özelinde…
M. Gibson: Cormac bir bakıma
onların akıl hocası veya “işkencecileri”. Aslında hangisi
olduğundan emin değilim ama oldukça karanlık bir karakter. Bir
baba figürü gibi ve gençken onu öyle algılıyorlar fakat
büyüdükçe ve kim olduğunu fark etmeye başladıklarında aslında
bir baba figürü olmadığını fark ediyorlar. Oldukça bencil bir
adam Cormac, onları kötüye kullanmış ve haklı olarak intikam
almak istiyorlar.
– Peki Winston’ın gözünden
The Continental evrenini nasıl görünüyor?
Colin Woodell: The Continental, John Wick filmlerine öncül hikâye olarak eklemleniyor ve eğer bu filmleri biliyorsanız bu dünyaya harika bir giriş olduğunu tahmin edebilirsiniz. Dizi, filmlerin meydana geldiği zamandan 30–40 yıl öncesinde geçiyor ve bu dünyanın karakterlerine, farklı yönüne ve Continental Hotel’e başka bir gözle bakıyorsunuz. 70’lerde, New York’ta geçmesi, gerçekliğimizin tüm unsurlarını içermesi ve benzersiz bir suç dünyasını da içine alması dizinin tonunu belirleyiş unsurları. Bence The Continental’in koyu bir ruhu var ama izlerken bulduğum bir benzersiz bir renklilik de mevcut. En önemlisi de özgün filmleri izlemiş seyirciler için dizide küçük sürprizler de var.
– Winston’ı canlandırmak
nasıl bir deneyim oldu?
C. Woodell: Winston, 24 saat
içinde çok şey yaşayan bir karakter ve bir oyuncu olarak bu tür
bir zihne dalmak ve bu tür bir duygusal yolculuğu yapmak benzersiz
bir deneyimdi. Teklifi aldıktan sonra üç filmi 24 saat içinde
izledim ve Ian McShane’in Winston versiyonunda ne yaptığını
görmek, ayrıntılara dikkat etmek gerçekten bilgilendiriciydi.
Ancak onun 30- 40 yıl önce tamamen farklı bir kişi olduğunu
düşünmemiz de gerekiyordu. Bu yüzden özgürce kendi yorumumu da
ekleyebildim.
Efsane karakter seyirciyi öykünün başına götüren bir diziyle karşınızda…
1970’ler, New York…
Şiddet, aksiyon ve heyecan yüklü John Wick dünyasının ilk
tohumlarının atıldığı New York Continental Oteli’nin
yükselişinin ilk yılları…
Seride yer alan Winston Scott
karakterinin izinden giderek bütün bir evreni oluşturan parçaları
ayrıntılandırmaya girişen ve bunu yaparken de özgün öykünün
ana unsurlarına sadık kalan “The Continental: From the World of
John Wick” yalnızca seriye aşina olanlar için değil bu evrene
uzak seyirciler için de yepyeni bir dünya yaratıyor. Prime
Video’da gösterime giren dizinin oyuncuları Colin Woodell, Mel
Gibson ve yapımcısı Basil Iwanyk ile bu yeni evrenin yaratılışını
ve John Wick serisiyle bağlarını konuştuk.
– John Wick serisi, başlangıç
filminden bu yana büyük bir gelişme kaydetti ve Continental Oteli
seri için önemli bir unsur oldu. Bu fikir nasıl ortaya çıktı ve
The Continental kısmına odaklanmaya karar verdiniz?
Basil Iwanyk: John Wick 2
çıktıktan sonra John Wick dünyasında dolaşmaya başladık ve
başlangıç fikrimiz filmlerle aynı zaman diliminde yer alan bir
dizi yapmaktı. Yani, Miami’deki Continental, Los Angeles’teki
Continental gibi… Ancak yıllar sonra, bütçeyi yaratıcı bir
şekilde kullanmanın, filmlerde çekilen sahnelerle rekabet
edebilecek bir dizi yapmanın önünde engeller olduğunu fark ettik.
Fikri rafa kaldırdık ve bir John Wick televizyon dizisinde karar
kıldık. Ardından Winston’ın, John Wick 2’de “45 yıldır bu
oteli işletiyorum” cümlesine odaklandık çünkü bu bizi,
70’lerin başlarına götürüyordu ve sonunda Winston’ın
Continental’ı nasıl devraldığını gösteren bir öyküye
dönüştürdük. Böylece Winston hakkında daha fazla bilgi
edinebilir, Sharon ile ilişkilerini öğrenebilirdik ve bunu, vahşi,
çılgın ve eğlenceli 70’lerde yapabilirdik.
– The Continental, sinemada
yaratılan evrenlerin dijital platformlara aktarılması akımının
bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Bir televizyon serisi
yapmak, özellikle John Wick filmleriyle karşılaştırdığımızda
daha yaratıcı fırsatlar ve özgürlükler sundu mu?
B. Iwanyk: Ben özgün
filmlerde çok küçük de olsa “parmaklıklar” olduğunu
düşünüyorum. Filmler yaklaşık bir buçuk iki saat oluyor ve
bence yapabileceğiniz şeyler sınırlı. Ancak dijital
platformların dünyasında öykünüzü bir saatlik bir zaman
dilimine sığdırmaya çalışmıyorsunuz. Bu size hikâyenizde
özgürlük tanıyor ve sıra dışı olmanıza izin veriyor çünkü
John Wick filmleri genel olarak bir dizi takip sahnesinden oluşur.
John Wick birini takip eder veya biri, John Wick’i takip eder…
Dijital platform ve televizyon yapısı, bize John Wick’teki
karakterleri ve hatta yenilerini daha fazla derinlemesine tanıtma
fırsatı verdi. Bu bakımdan The Continental büyük önem taşıyor.
– Sizi dizide Cormac rolüyle
izliyoruz. Bize, kendi bakışınızla The Continental dünyasını
tanıtır mısınız?
Mel Gibson: Oldukça garip bir
yer. Kendi içinde bir dünya… Yarı fantastik ama çoğunlukla
şiddet dolu ve bir bakıma saçma çünkü bölgeye bağlı kurallar
ve sınırlamalar var ki oldukça vahşi olan insanları, bir nevi
uygarlık sınırları içinde davranmaya zorluyor.
– Cormac’tan bahsedebilir
misiniz? Özellikle Winston ve Charon ile ilişkileri özelinde…
M. Gibson: Cormac bir bakıma
onların akıl hocası veya “işkencecileri”. Aslında hangisi
olduğundan emin değilim ama oldukça karanlık bir karakter. Bir
baba figürü gibi ve gençken onu öyle algılıyorlar fakat
büyüdükçe ve kim olduğunu fark etmeye başladıklarında aslında
bir baba figürü olmadığını fark ediyorlar. Oldukça bencil bir
adam Cormac, onları kötüye kullanmış ve haklı olarak intikam
almak istiyorlar.
– Peki Winston’ın gözünden
The Continental evrenini nasıl görünüyor?
Colin Woodell: The Continental, John Wick filmlerine öncül hikâye olarak eklemleniyor ve eğer bu filmleri biliyorsanız bu dünyaya harika bir giriş olduğunu tahmin edebilirsiniz. Dizi, filmlerin meydana geldiği zamandan 30–40 yıl öncesinde geçiyor ve bu dünyanın karakterlerine, farklı yönüne ve Continental Hotel’e başka bir gözle bakıyorsunuz. 70’lerde, New York’ta geçmesi, gerçekliğimizin tüm unsurlarını içermesi ve benzersiz bir suç dünyasını da içine alması dizinin tonunu belirleyiş unsurları. Bence The Continental’in koyu bir ruhu var ama izlerken bulduğum bir benzersiz bir renklilik de mevcut. En önemlisi de özgün filmleri izlemiş seyirciler için dizide küçük sürprizler de var.
– Winston’ı canlandırmak
nasıl bir deneyim oldu?
C. Woodell: Winston, 24 saat
içinde çok şey yaşayan bir karakter ve bir oyuncu olarak bu tür
bir zihne dalmak ve bu tür bir duygusal yolculuğu yapmak benzersiz
bir deneyimdi. Teklifi aldıktan sonra üç filmi 24 saat içinde
izledim ve Ian McShane’in Winston versiyonunda ne yaptığını
görmek, ayrıntılara dikkat etmek gerçekten bilgilendiriciydi.
Ancak onun 30- 40 yıl önce tamamen farklı bir kişi olduğunu
düşünmemiz de gerekiyordu. Bu yüzden özgürce kendi yorumumu da
ekleyebildim.