Salyangozlar yapıları sayesinde hem anne olabilirler hem de baba.
“Tebrik
ederim, baba oldunuz! Ve de anne!” dedi hemşire doğumhanenin
kapısında bekleyen salyangoza. Eğer sizi bu salyangoz kadar
şaşırtmayı başarabildiysem salyangozların ihtiras dolu aşk
yaşamlarını mercek tutmamız gerekiyor demektir!
Öncelikle
salyangozların hermafrodit olduklarını bilmeli ve bu garip
kelimenin anlamını idrak etmeliyiz. Kelimenin kökeni Yunan
mitolojisinde yer alan iki Tanrı’dan geliyor Hermes, haberleşme
tanrısı, ve Afrodit hepimizin bildiği gibi aşk tanrıçası. Her
ikisi de doğan çocuklarının ismine kendi babalarınınkini vermek
istemişler, hır çıkmış (burası şaka, her dediğimi ciddiye
almamakta fayda var). Sonuç olarak isimlerini birleştirerek
Hermafrodit koymuşlar. Bir efsaneye göre bir su perisi olan
Salmakis, Hermafrodit’e aşık olur ve tanrılara onları aynı
bedende buluşturması için yalvarır. Duası kabul olur ve hem
erkek hem dişi üreme organları bulunan bir canlıya dönüşürler.
Biyolojide
ise hermafrodit kendi kendilerini dölleyebilen, hem dişi hem de
erkek üreme organlarına sahip canlılara verilen ortak isimdir.
Kendi soyunu sürdürmek için başkasına gereksinim duymamak kulağa
hoş gelse de başka bir eş bulmak genetik çeşitliliğini
zenginleştirir. O yüzden salyangozlar hemen kendi kabuklarına
çekilmezler, gözleri hâlâ dışardadır (kelimenin tam
anlamıyla).
İki
salyangoz karşılaştığında her şey romantik başlar ancak ilk
bakışta aşk denen bir şey onların dünyasında yoktur. Bunun
nedeniyse salyangozların görme kabiliyetlerinin çok düşük
olması. Gözlerinde mercek olsa da bu merceği odaklanmasını
sağlayacak kasları gelişmemiştir. Yani salyangozlar otomatik
odağı olmayan bir kamera gibidirler. Karşılarındakini görebilmek
için dokunaçları üzerinde bulunan gözlerini yukarı aşağı
oynatır dururlar. Canım iyi görmeseler ne olur, aşk dediğin en
iyi dokunarak yaşanır!
Bulanık
bir görüntü ve havada uçuşan aşk molekülleri derken ilk
dokunuş gerçekleşir. Dokunaçlardan biri diğer salyangozun tenini
hafifçe okşar. Derken diğer dokunaç daha cesur bir hamle yapar.
Başlangıçta ürkek olan salyangoz da bu dokunuşlara karşı
koyamaz, kendisini romantizmin akışına bırakır. Derken tenleri
birbiri üzerinde akıp gitmeye başlar. Birbirlerinin kokusunu
içlerine çekerler, tadına bakarlar ve bu böyle saatler boyu sürüp
gider! Ta ki salyangozlardan biri aşk okunu çıkarana kadar…
AŞK
OKUNU KİM ÇIKARACAK?
Mum
ışığında başlayan bu romantik buluşma yerini adeta bir kafes
savaşına bırakır. Her iki salyangozda aşk okları ile birbirini
vurmaya çalışır. Çoğu zaman ıskalasalar da hedefi tutturana
kadar devam ederler. Neden mi? Çünkü salyangoz dünyasında kimse
anne olmak istemez.
Latince
adı “gypsobelum”
olan kalsiyum karbonattan yapılmış bu aşk okları diğer
salyangoza isabet ettiğinde vurulan salyangozun fizyolojisi değişir.
Okun üzerindeki hormonlar spermleri öldüren enzimleri durdurur ve
vurulan salyangoz hamile kalır. Vurulmayan salyangoz ise bedenine
aldığı spermleri etkisiz hale getirerek işin kolayına kaçar,
yani baba olmayı seçer.
Peki
aşk oku ile vurulan salyangozlara ne olur? Yapılan bir araştırmaya
göre vurulan salyangozlar yüzde 25 daha az yaşıyorlar. Ayrıca
yumurtlama kapasiteleri azalıyor ve çiftleşmeye olan ilgilerini
kaybediyorlar. Tam bir trajedi! İşte bu yüzden diyorum:
Salyangozlar dünyasında kimse anne olmak istemiyor.
KAYNAKÇA
https://royalsocietypublishing.org/doi/10.1098/rspb.2014.3063









