A’mâk-ı Hayal’den Matrix’e felsefesinin “varoluş” sorunsalı.
Matrix
serisinin en gizemli karakterlerinden biri kuşkusuz ki Kâhin’dir.
Filmde karakterle, Delf Mabedi’nin baş kâhini Diotima’ya bir
gönderme yapılmaktadır. Diotima’nın mabedinin içinde, kapının
hemen üzerinde, “gnothi seauton” (kendini bil) yazmaktadır.
Aynı yazıyı Kâhin’in mutfağında kapının üzerinde de
görürüz.
Kâhin,
Mimar isimli programın ilk sürümünde ortaya çıkan mükemmelliğin
uyandırıcı etkisi bir soruna dönüşünce ikinci yazılımda
Matrix’e dahil olan sezgisel bir yazılımdır. Görevi insanlara
özgür iradeleri olduğunu düşündürtmek olan karakter aynı
zamanda robotlarla insanlar arasında barışın gerçekleşmesi için
de çalışacaktır. Bu bize Kâhin’in Mimar’dan kısmen de olsa
bağımsız olduğunu söylemektedir. “Seçilmiş kişi” yazılımı
sisteme Kâhin tarafından yüklenir. Bu yazılım beş kez
başarısız olur. Altıncı deneme ise bizim Neo’dur.
“-
Şeker?
–
Kararımın ne olacağını biliyor musun?
–
Bilmesem kâhin olmazdım, değil mi?
–
Zaten biliyorsan nasıl seçeceğim?
–
Çünkü buraya seçim yapmak için gelmedin. Sen seçimini çoktan
yaptın. Buraya neden bu seçimi yaptığını anlamaya geldin.”
Sıra
dışı bir yanıt. Kâhin, zamanı geçmişten geleceğe giden yatay
bir akış olarak görmüyor. Onun zamandan anladığı tüm
zamanların aynı anda yaşanıyor olması. Neo, gelecekte yapması
gereken seçimi yapmış biri olarak şimdiki zamanda neden bu seçimi
yaptığını anlamaya çalışıyor. Zamansal farklılık idrak hızı
ile ilişkide. Geleceğe ya da geçmişe giden zekânın bizzat
kendisi.
Filibeli Ahmet Hilmi, A’mâk-ı Hayal’de (Hayalin Derinlikleri) zekâdan bakın nasıl söz ediyor;
‘Ey
zekâ! Bizler senin miratınız./ Nokta sensin, biz senin âyâtınız.
/ Secdegâh sen, kıble-i mabud sen!’
“A’mâk’ı
Hayal” Türk edebiyatının baş yapıtlarından biridir. Yapıt,
taşıdığı edebi niteliğinin yanı sıra bazı felsefi ve
teolojik zor meseleleri de tüm yalınlığıyla işler. Kitap
büyüleyici bir macerayla doludur… Raci, deli olduklarını
düşündükleri iki kişinin konuşmasına denk düşer.
–
Bu âlemde olan her şey benim sıfatımdır. Ben olmasaydım, hiçbir
şey olmazdı. Ben “hep”im ya da “hiç”im. Zaten hep ve hiç
aynıdır, tek şeydir. Fakat cahil insanlar aynı şeyi iki farklı
isimle anıyorlar.
Raci
dayanamaz söze karışır;
–
Çok tuhaf! “Var” ve “yok” eşit olur mu? Mesela ben şimdi
varım. Fakat yarın yok olacağım. Bu iki durum arasında fark yok
mu?
Raci’nin
aldığı cevap sıra dışıdır, “Vay! Sen varsın ha! Acaba var
mısın?”
Neo
hiç değilse bir yazılım da olsa Matrix evreninde vardır.
Raci’nin bulunduğu evrende ise Raci’ye yer bile yoktur. Nedeni
Delf Mabedi’ndeki yine o yazıdır, “Kendini bil!” Filibeli’nin
karakteri kendini bir nesne olarak bilmektedir. “Var” dediği
bedeninin varlığıdır. Oysa kendilik kişinin kendini bir özne
olarak bilmesi ve özgür bir varlık olarak var etmesiyle mümkündür.
ÖZGÜRLÜK
SORUNSALI
Edebiyata,
sinemaya sayısız kez konu olan özgürlük sorunsalı felsefenin
ana sorunudur. Nasıl oluyor da zorunlu doğa yasalarıyla iş gören
bu evrende ben kendimi özgür bir nedensellik olarak
düşünebiliyorum?
Zihnimiz bize Kâhin yazılımı gibi özgürlük
simülasyonu mu yaratıyor? İnsanın tarihi doğanın (zorunluluk)
ona dayattığı sınırları bir bir ortadan kaldırarak,
özgürleşerek yazdığını ve yazmaya devam ettiğini dikkate
alırsak bir simülasyon olmadığı ortadadır. İnsan bedeni doğa
tarafından “uçamaz varlık” olarak belirlenmişken uçağın
var edilmesi zorunluluğun bir tür ortadan kaldırılışıdır.
Zekâ
ve onun özgürlük olarak faaliyeti insanı “var varlık” haline
getiren şeydir.
A’mâk-ı Hayal’den Matrix’e felsefesinin “varoluş” sorunsalı.
Matrix
serisinin en gizemli karakterlerinden biri kuşkusuz ki Kâhin’dir.
Filmde karakterle, Delf Mabedi’nin baş kâhini Diotima’ya bir
gönderme yapılmaktadır. Diotima’nın mabedinin içinde, kapının
hemen üzerinde, “gnothi seauton” (kendini bil) yazmaktadır.
Aynı yazıyı Kâhin’in mutfağında kapının üzerinde de
görürüz.
Kâhin,
Mimar isimli programın ilk sürümünde ortaya çıkan mükemmelliğin
uyandırıcı etkisi bir soruna dönüşünce ikinci yazılımda
Matrix’e dahil olan sezgisel bir yazılımdır. Görevi insanlara
özgür iradeleri olduğunu düşündürtmek olan karakter aynı
zamanda robotlarla insanlar arasında barışın gerçekleşmesi için
de çalışacaktır. Bu bize Kâhin’in Mimar’dan kısmen de olsa
bağımsız olduğunu söylemektedir. “Seçilmiş kişi” yazılımı
sisteme Kâhin tarafından yüklenir. Bu yazılım beş kez
başarısız olur. Altıncı deneme ise bizim Neo’dur.
“-
Şeker?
–
Kararımın ne olacağını biliyor musun?
–
Bilmesem kâhin olmazdım, değil mi?
–
Zaten biliyorsan nasıl seçeceğim?
–
Çünkü buraya seçim yapmak için gelmedin. Sen seçimini çoktan
yaptın. Buraya neden bu seçimi yaptığını anlamaya geldin.”
Sıra
dışı bir yanıt. Kâhin, zamanı geçmişten geleceğe giden yatay
bir akış olarak görmüyor. Onun zamandan anladığı tüm
zamanların aynı anda yaşanıyor olması. Neo, gelecekte yapması
gereken seçimi yapmış biri olarak şimdiki zamanda neden bu seçimi
yaptığını anlamaya çalışıyor. Zamansal farklılık idrak hızı
ile ilişkide. Geleceğe ya da geçmişe giden zekânın bizzat
kendisi.
Filibeli Ahmet Hilmi, A’mâk-ı Hayal’de (Hayalin Derinlikleri) zekâdan bakın nasıl söz ediyor;
‘Ey
zekâ! Bizler senin miratınız./ Nokta sensin, biz senin âyâtınız.
/ Secdegâh sen, kıble-i mabud sen!’
“A’mâk’ı
Hayal” Türk edebiyatının baş yapıtlarından biridir. Yapıt,
taşıdığı edebi niteliğinin yanı sıra bazı felsefi ve
teolojik zor meseleleri de tüm yalınlığıyla işler. Kitap
büyüleyici bir macerayla doludur… Raci, deli olduklarını
düşündükleri iki kişinin konuşmasına denk düşer.
–
Bu âlemde olan her şey benim sıfatımdır. Ben olmasaydım, hiçbir
şey olmazdı. Ben “hep”im ya da “hiç”im. Zaten hep ve hiç
aynıdır, tek şeydir. Fakat cahil insanlar aynı şeyi iki farklı
isimle anıyorlar.
Raci
dayanamaz söze karışır;
–
Çok tuhaf! “Var” ve “yok” eşit olur mu? Mesela ben şimdi
varım. Fakat yarın yok olacağım. Bu iki durum arasında fark yok
mu?
Raci’nin
aldığı cevap sıra dışıdır, “Vay! Sen varsın ha! Acaba var
mısın?”
Neo
hiç değilse bir yazılım da olsa Matrix evreninde vardır.
Raci’nin bulunduğu evrende ise Raci’ye yer bile yoktur. Nedeni
Delf Mabedi’ndeki yine o yazıdır, “Kendini bil!” Filibeli’nin
karakteri kendini bir nesne olarak bilmektedir. “Var” dediği
bedeninin varlığıdır. Oysa kendilik kişinin kendini bir özne
olarak bilmesi ve özgür bir varlık olarak var etmesiyle mümkündür.
ÖZGÜRLÜK
SORUNSALI
Edebiyata,
sinemaya sayısız kez konu olan özgürlük sorunsalı felsefenin
ana sorunudur. Nasıl oluyor da zorunlu doğa yasalarıyla iş gören
bu evrende ben kendimi özgür bir nedensellik olarak
düşünebiliyorum?
Zihnimiz bize Kâhin yazılımı gibi özgürlük
simülasyonu mu yaratıyor? İnsanın tarihi doğanın (zorunluluk)
ona dayattığı sınırları bir bir ortadan kaldırarak,
özgürleşerek yazdığını ve yazmaya devam ettiğini dikkate
alırsak bir simülasyon olmadığı ortadadır. İnsan bedeni doğa
tarafından “uçamaz varlık” olarak belirlenmişken uçağın
var edilmesi zorunluluğun bir tür ortadan kaldırılışıdır.
Zekâ
ve onun özgürlük olarak faaliyeti insanı “var varlık” haline
getiren şeydir.