SON DAKİKA HABERİ: Devlet Bahçeli’nin iç ve dış gündeme ait yazılı açıklamada bulundu. Bahçeli, “Dünyaya meydan okuyan ABD-İsrail şer koalisyonuna karşı akla, diplomasiye, siyasetin ruhuna, coğrafik koşullara ve yeni yüzyılın stratejik ortamına en uygun seçenek “TRÇ” ittifakının inşa ve ihya edilmesidir. TRÇ ittifakının da; Türkiye, Rusya ve Çin’den müteşekkil olması istek ve teklifimizdir.” açıklamasında bulundu.
Devlet Bahçeli’nin açıklamasının tamamı şu formda:
Mücadelelerin daha çetin, sarsıntıların daha derin olduğu bugünkü dünya tablosunun çok sancılı bir devrinde hakkın ve hakikatin tarafında yer almak her namus insanın temel hedefi olmalıdır.
Adalet ve ahlakın unsurlarında birleşenler, inanç ve merhametin izinde yürüyenler her vakit hıyanet ve zulüm perdesini yırtmaya uzman ve muktedirdir. Mazlumların arşta yankılan feryat sesleri, pakların ırmak üzere akan pak kanları şayet global vicdanda makes bulmuyorsa o vicdanı ya söküp atmak ya da ezip geçmek mukadderdir.
Gazze’de suçsuz bir halkın imha ve itlaf süreci vahşetin akılları ihlal eden her türlü yol ve idaresiyle ilerletilmektedir.
Haydut ve deccal devlet pozisyonuna sabitlenen İsrail aleni formda işlediği ve ikmal ettiği yüzyılın soykırım cürmüyle yeryüzü lanetlisi olarak serpilmiş ve sivrilmiş haldedir.
Bu kapsamda en ağır siyasi ve türel bedelleri ödemekten de kurtulamayacaktır.
Siyonist barbarlığın toplu cinayet ve katliamları hiçbir inanç ve kitaba sığmayacak düzeyde ve şiddet noktasındadır.
Artık ezbere dayalı açıklamaların bağlayıcılığını kaybettiği, şablon ve sıradan kınama iletileriyle dehşet verici vaziyeti geçiştirmenin mümkün olmadığı bir basamağa gelinmiştir.
İsrail yalnızca Filistin halkına değil, bölge ülkelerine ve dünya genelindeki hatasız günahsız insanlara da musallat olmuş, vahim ölçüde melanet ve musibet odağı haline gelmiştir.
Gazze Şeridi 712 gündür ateş ve akın altındadır.
Sadece mazlum bir halkın yok oluşu ve yurdundan koparılışı değil, insani paha ve mirasın da harabelere gömüldüğü zulüm ve zulmet dolu sahneler insanlığın ortak hafızasına kazınmıştır.
Artık Gazze’de süregelen insani felakete sabır ve tahammül kalmamıştır.
“BİZİM İÇİN DE TEHDİT”
İsrail’in tahrik dozunu arttırarak hunhar saldırganlığını devamlı genişletmesi hem ülkemiz hem de mücavir coğrafyalar aleyhine önemli bir tehdittir.
Bu tehdit karşısında tüm ihtimaller üzerine çalışılmalı, daha ötesi tetikte bekleyerek son derece önlemli ve teyakkuz içinde hareket edilmelidir.
İsrail’in 9 Eylül’de Katar’a yaptığı hava saldırısını müteakiben 15 Eylül’de Doha’da toplanan Arap-İslam ülkeleri tepesinin 25 unsurluk sonuç bildirgesi Gazze’ye yönelik kara operasyonunu durdurmaya yetmemiştir.
En başta Körfez ülkeleri olmak üzere bütün İslam âlemi Filistin davasına önşartsız sahip çıkarak günbegün derinleşen soykırım vahşetine somut, sonuç odaklı ve ikna edici siyasetlerle cephe açmalıdır.
Gazzeli bebeklerin kanı üzerinden servet ve şöhret pazarlığına girişenler, haksızlık ve zulüm karşısında çıkarlarının korkusuyla sessiz kalmayı tercih edenler zalimlerle birebir çizgiye düşen utanmazlardır.
Bu yüzden hiçbir mazerete sığınmadan başta İslam ülkeleri olmak üzere milletlerarası toplum ABD-İsrail ortak üretimi cinayet ve yıkım siyasetine sonuna kadar direniş göstermelidir.
Gelecek hafta yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Şura Toplantısı bu konuda önemli bir fırsat olarak ele alınmalı, İsrail global yalnızlığa hapsedilmelidir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın Genel Kurul’da yapacağı konuşmasının mazlum ve mağdurların ortak seslenişi, zalimlerin titreten ve alayının gözünün içine baka baka hakkı haykıran bir içerikte olması samimi dilek ve beklentimizdir.
Ortadoğu’da adil, kapsamlı ve kalıcı bir barışın Filistin sorunu yok sayılarak, mazlum Filistinli kardeşlerimizin yasal ve türel hakları göz arkası edilerek tesis ve temin edilmesi kelam konusu değildir.
İsrail Başbakanı’nın birinci kıblemiz Kudüs ile ilgili tahakkümcü sözleri, Sayın Cumhurbaşkanımızı hedef alan kelam ve beyanatları elbette ayağımızın altındadır.
Kudüs’ün tarihi, inanç ve kültür temelli manevi statüsüyle oynamaya azmetmiş çevreler insanlık vicdanında yok kararındadır.
Kaldı ki ABD idaresinin Siyonizm, Kabala ve Evanjelist emellerin bekçiliğine soyunması; 6 Aralık 2017 tarihinde Kudüs’ü İsrail’in başşehri olarak ilan eden skandal ve sakat kararı büyük bir rezalet ve hezimet olarak hatırlanacaktır.
Türkiye, hakikat stratejiyle, isabetli politik atılımlarla, her türlü diplomatik imkanı kullanarak Kudüs sorununu memleketler arası toplumun gündeminde sıcak tutmayı başarmıştır.
İstanbul’da koruma edilen arkeolojik mahiyetli taş tablete dayanarak “Kudüs bizimdir” demek bir yanda tarih bilmezliğin, öteki yanda meczup ve cahilane bir üslubun tezahürüdür.
Şayet 2 bin 800 yıl öncesinden başlayarak iz sürecek olursak Türk milletinin her yerde, her coğrafyada hak ve tasarruf yetkisine haiz olduğu açıkça görülecektir.
Unutulmasın ki, Kudüs Harem-i Şerif’tir.
Kudüs Miracımızın onurudur.
Kudüs birinci Kıblemizin erdem payesidir.
Kudüs İslam’dır, iftihardır, prestijdir, iradedir, iffettir.
Kudüs vatan, Kudüs vicdan, Kudüs ecdat, Kudüs hepimizin namusudur.
Bu namusa el uzatan Siyonizmin tetikçileri ve onların işbirlikçileri kaybetmeye hem insanlık hem de Allah nezdinde mahkûmdur.
Kulun hesabı varsa, Allah’ın da hesabı vardır.
Kul tuzak kurmuşsa, onu bozacak, onu alt edecek ilahi bir tuzak kesinlikle varlığını gösterecektir.
Oyunlarla elimizden alınan yerin ismidir Kudüs.
9 Aralık 1917’de işgal edilen vatandır Kudüs.
İstanbul’dan atanan idarecilerle 4 asır idaremiz altında bulunan kentin şanıdır Kudüs.
Efendimizin kutsal mirası, Hz.Ömer’in gururlu emaneti, Selahaddin Eyyubi’nin göz ışığı, Yavuz Sultan Selim’in tükenmez heyecanı, Yasal Sultan Süleyman’ın kutlu düşüdür Kudüs.
“GERİ ADIM ATMAYACAĞIZ”
Kudüs’ü yüz yıl evvel bırakmak zorunda kalmıştık. Lakin bu sefer bahtına terk etmeyeceğiz, etmemeliyiz. Hiçbir zafer parasız kazanılmaz. Hiçbir muvaffakiyet yattığımız yerden elde edilemez. Zorlayacağız, zora dayanacağız, zorbaların üstüne üstüne gideceğiz, haklı davamızdan tek bir adım geri atmayacağız.
Çünkü Kudüs düşerse tarih düşer, İslam zaafa uğrar.
Kudüs düşerse Ankara kaybeder, İstanbul kavrulur.
Buna da kimsenin hakkı yoktur.
Bunu da hiç kimse yapamayacaktır.
“TRÇ İTTİFAKI ÖNERİSİ”
Dünyaya meydan okuyan ABD-İsrail şer koalisyonuna karşı akla, diplomasiye, siyasetin ruhuna, coğrafik kaidelere ve yeni yüzyılın stratejik ortamına en uygun seçenek “TRÇ” ittifakının inşa ve ihya edilmesidir.
TRÇ ittifakının da; Türkiye, Rusya ve Çin’den müteşekkil olması istek ve teklifimizdir.
Çaresizlik, ümitsizlik ve çözümsüzlük kuraklıktır, sakinliktir, aksiyon ve fikir boyutuyla içe kapanmaktır.
Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti yeni yüzyılda çaresizliği reddetmiş, çözümsüzlüğü dışlamış, ümitsizliği elinin zıddıyla itmiştir.
Türk Zamanı ulusal birlik ve kardeşlik şuuruyla perçinlenecek, terörsüz Türkiye amacıyla tescillenecektir.
Hiçbir muhasım güç ve zihniyet bu mukadder tarih akışına pürüz olamayacaktır.
