Haziran ayında Fransa’da patlak veren isyan Fransız siyasetini karıştırdı. Aşırı sağcı lider Eric Zemmour, olayların arka planına ve orta vadede Fransa’yı nelerin beklediğine dair çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Fransız siyasetinin belki de en tartışmalı ismi, Eric Zemmour; Fransa’da göçmenler, İslam ve Müslümanlar hakkındaki radikal görüşleriyle tanınıyor. Fransa’da yerli nüfusun, Avrupalı ??olmayan bir kitleyle değiştirileceğini iddia eden ‘büyük ikame’ fikrini destekliyor. 2021’de yayınlanan bir New York Times makalesi, Zemmour’un fikirlerini ‘aşırılıkçı’ olarak tarif ederken o kendini Gaullist ve Bonapartist olarak tanımlıyor.
Açık kaynaklardan derlenen bilgilere göre, ailesi Cezayir Savaşı’ndan hemen önce, 1952’de Fransa’ya göç eden Zemmour, Yahudi kökenli ve İbranice biliyor. Yahudi şeriatı Halakha’ya bağlı olduğu, babasının 2013 yılındaki ölümüne kadar sık sık ibadet için sinagoga gittiği ve hatta “Moïse” (Musa) şeklinde ikinci bir isme sahip olduğu biliniyor. Bütün bu bilgiler bir araya getirildiğinde ise ortaya oldukça ‘karmaşık’ bir siyasetçi profili çıkıyor.
FRANSA PROTESTOLARININ ARDINDAN…
27 Haziran’da Nahel Merzouk adlı 17 yaşındaki Cezayir asıllı Fransız gencin Paris’te polis tarafından öldürülmesinin ardından Fransa, şiddetli bir protesto dalgasına teslim oldu. Protestoların şiddeti, ülkedeki siyasi partilerin tutumlarını da şekillendirdi. Aşırı sağdan aşırı sola pek çok lider açıklamalarıyla protestolara yön verdi.
Fransa aşırı sağının tartışmalı ismi Zemmour, olaylar sırasında ‘olağanüstü hal’ talep etti. Nahel’in ‘melek olmadığını’ ve şiddet içeren protestoların da ‘anti-demokratik’ olduğunu söyledi. Fransız siyasetçi Eric Zemmour, olaylara dair düşüncelerini ve yıllardır şiddetli bir protesto sarmalı içinde yaşayan Fransa’yı orta vadede nelerin beklediğini Cumhuriyet’e değerlendirdi.
“SORUN SATIN ALMA GÜCÜ DEĞİL…”
– Fransa yıllardır kitlesel protestolara sahne oluyor. Macron hükümeti istikrarsızlığın artmasında nasıl bir rol oynuyor?
Emmanuel Macron da kendisinden öncekiler gibi, Fransa’da olup bitenleri anlamayı reddediyor. Fransa on yıllardır Güney’den gelen nüfusun tamamına kucak açıyor. Bu, hükümetin, hiçbir karşı reaksiyon göstermediği gerçek bir göç istilasıdır. Daha da kötüsü, hükümetin bunu teşvik etmesidir. Bunun sonucu olarak, ülkemiz üçüncü dünyalılaşmakta ve yabancı yerleşim bölgelerinin ortaya çıkmasıyla beraber, Fransa’ya karşı nefretin ve kaçınılmaz olarak şiddetin hüküm sürdüğü bir yere dönüşmektedir.
Emmanuel Macron ve hükümeti, Boyun Eğmeyen Fransa’dan Ulusal Birlik’e kadar tüm siyasi partiler ve medya, Fransa’daki temel sorunun satın alma gücü olduğuna inanmayı seviyor. Ancak bu olaylar aksini kanıtlıyor, Fransa’nın bir numaralı sorunu göçtür. Kimse bunu anlamadığı ve hükümetlerimiz başka yerlerden gelen bu azınlıklara boyun eğmeye devam ettiği· sürece, bu ülkede zaten her gün yaşanan şiddet devam edecektir. Hatta giderek daha da şiddetlenecektir.
FRANSA’YI NELER BEKLİYOR?
– Görünen o ki göçmen grupların gösterilerine aşırı sağcı gruplar da karşı gösterilerle cevap vermekte. Bu durumda, ülkedeki toplumsal sözleşme hala geçerli mi ve sizce orta vadede Fransa’yı neler bekliyor?
Fransız medyası, insanları bugün en büyük tehdidin aşırı sağdan geldiğine inandırmak için elinden geleni yapıyor. Ancak bu doğru değil. Tüm dünya bu ayaklanmaların görüntülerini gördü. Yağmalayan, yakan, seçilmiş temsilcilere ve polise saldıran aşırı sağ değil. Yakın zamanda olduğu gibi pusetteki bebekleri bıçaklayan ya da genç kızların boğazlarını kesen de aşırı sağ değil. Fransa’da yaşanan şiddet, uysal ve itaatkâr aşırı sol tarafından desteklenen ve hatta teşvik edilen göçten kaynaklanmaktadır. Orta vadede Fransa’yı neler bekliyor? Bence son birkaç gündür yaşanan ayaklanmalar, sorunun kökenine inmezsek bizi nelerin beklediğine dair iyi bir fikir veriyor. Fransa büyük bir olasılıkla Lübnan’a dönüşecek.
OLAYLAR AVRUPA’YA YAYILIR MI?
– Son olarak, bugün Fransa’da yaşananlar yakın gelecekte Avrupa çapında yaşanabilecek kitlesel şiddet olaylarının habercisi olabilir mi?
Bu ayaklanmaların Belçika ve İsviçre’ye de sıçradığını gördük. Tüm bunlara rağmen Fransa, özellikle sömürgeci geçmişi ve eski sömürgelerden topraklarına yerleşen nüfusun kendisine karşı hissettiği köklü nefret nedeniyle özel bir konumda olmaya devam ediyor. Pek çok Avrupa ülkesi, kitlesel göçün kendi çıkarlarına olmadığını fark etmiştir. Son zamanlarda Danimarka, İsveç ve İtalya’yı düşünüyorum. Bu ülkelerin hiçbiri Fransa’da olanların kendi ülkelerinde olmasını istemiyor.